Türkçe’ye
“kızılderili” olarak yerleşmiş amerikan yerlilerinin şeroki kabilesinde şöyle
bir ilkel inanış varmış:
“İnsan
avladığı veya yediği hayvanın ruhuna sahip olur, onun ruhunu içinde barındırır”
Bu
yüzden şerokiler hızlı koşmak istediklerinde tavşan, görünmez olmak
istediklerinde tilki avlar, uzun seyahatlerden önce kuş gibi uçup gitmek için
kuş eti yerlermiş.. Ne kadar da doğal ve masum bir inanış değil mi.. Canlarım
benim.. (Kızılderililere ait ayrıntılı
bilgi için lütfen bakınız: https://tr.wikipedia.org/wiki/K%C4%B1z%C4%B1lderili_soyk%C4%B1r%C4%B1mlar%C4%B1)
Şimdi
bu ilkel kızılderili inanışının gerçek olduğunu varsayalım. Yediğimiz hayvanın
ruhu içimizde yaşıyor diyelim.
Çiftliklerde
üretilen, hayatı boyunca hiç yürümeyen, 30 cm2’lik alanda hareket etmeden
yaşayan, hergün çatlayıncaya kadar yemek yemeye zorlanan, kısacık hayatının her
günü dünya kadar antibiyotik enjekte edilen, yaşamı ölümünden değersiz bir
tavuğun ruhunun içimizde yaşadığını düşünün.
Hatta
bunu tavukla sınırlandırmayın, benzer şekilde çiftliklerde üretilen balıkları
ve hormonlu yemlerle büyütülen sığırları da düşünün..
Ne
kadar mutsuz, depresif, intihar eğilimi yüksek, hayattan ne istediğini bilmeyen
bireyler olurduk değil mi? Kabul etmesi zor ama aynı şimdiki gibi J
Peki
bu ilkel olduğunu varsaydığımız kızılderili inanışını bir kenara bırakalım.
Modern
bilim bize “ne yersen osun” diyor. Başka bir deyişle yediğimiz tüm gıdalar
vücudumuzda küçük yapıtaşlarına ayrılıyor ve sonra da yeni üretilen
hücrelerimizde yer alıyor. Eğer yediğimiz hayvanın ruhu içimizde yaşamıyor olsa
bile kimyasal maddelerin vücudumuzda birikmediğinden, bu mutsuz ve depresif
halimize hiçbir etkisi olmadığından emin olabilir miyiz?
Hemen
hemen bütün dinlerde ve modern inanışlarda mutlaka bir et diyeti geçiyor.
Özellikle uzakdoğu kökenli öğretilerde insanın kamili adem olma yolunda bir üst
seviyeye geçmesi için mutlaka et ve alkol gibi ürünlerin tüketiminden
vazgeçmesi gerektiği belirtiliyor. Çünkü et yemenin insan vücudunu yorduğuna
inanılıyor. (Buraya parantez açıyorum, vejeteryan olmaktan ya da aksinden
bahsetmiyorum, insanın etçil veya otçul olduğuna ilişkin ayrıntılı bilgi burada
mevcut http://www.evrimagaci.org/fotograf/56/1280)
Laboratuarlarda
oluşturulan tohumlar, suni gübre ile kirlenen toprak, yüksek derecede kimyasal
madde içeren ilaçlar, ağır metaller içeren zehirli yeraltı ve yerüstü suları...
Tüm
dünyanın pisliği vücutlarımızda birikiyor, ruhumuzu kirletiyor..
Abartmıyorum
gerçek bu..
Bol
sütlü bebe bisküvisinin %1 oranında süt tozu barındırdığını bilmek seni
rahatsız etmiyorsa, bu yazıya hiç takılma, aynen devam..
Afiyet
olsun..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder