Belki de onlar
yıldız değil de, kaybettiğimiz sevdiklerimizin cennetten dökülen sevgilerinin
ışığıdır...
Eskimo Atasözü
Alaska Amerika kıtasının kuzeybatısında yer alıyor. İdari olarak
ABD'ye bağlı ancak ABD'nin herhangi bir eyaleti ile sınırı bulunmuyor. Kanada
ile komşu. ABD'den karayolu ile Alaska'ya gitmek için Kanada'ya giriş-çıkış
yapılması gerekiyor. Alaska dünyadaki nüfus yoğunluğunun en düşük olduğu
yerlerden biri. Yüzölçümü 1,8 km2 nüfusu ise sadece 730 bin. Yani büyüklük
olarak Türkiye'nin 2,5 katı ve nüfus olarak Türkiye'nin onda biri. Amerikalılar
1867 yılında 7 milyon dolara Alaska'yı Ruslardan satın almışlar. Ruslar toprak
bol diye satmışlar heralde ama çok büyük salaklık etmişler. Hem Kanada ile komşuluğu
kaybetmişler hem de ABD ile aralarına Bering Boğazı'nı sokmuşlar..
Alaska'nın pek çoğumuz için çağrıştırdığı şeyler eskimo, buzdan
yapılmış eskimo evleri ve Alaska Frigo dondurması ile sınırlı olduğunun
farkındayım. Şimdi bunların üzerine yeni birşeyler ekleyeceğim.
Alaska'nın ekonomisi petrol, balıkçılık ve madencilik üzerine
kurulu. Dünyadaki en uzun petrol boru hattı burada. Tee Kuzey Buz Denizinden
çıkarılan petrol, boru hattı ile koca eyaleti geçiyor ve en güneyde Valdez
adındaki küçük bir kasabada büyük gemilere yükleniyor. Alaska eyaletinin plaka
işareti de bu boru hattı. Saydıklarım dışında ise turizm çok önemli bir sektör.
Alaska’da doğa harikası koylar, dağ manzaraları ve balinadan geyiğe, büyük boz ayıdan tilkiye kadar pek çok vahşi hayvanı görebilmek mümkün. (Alaska'da penguen yok. Penguenler dünyanın sadece Güney Kutbunda yaşar.) Kışları güneşin hiç doğmadığı ve
yazları ise hiç batmadığı bu yerde turizm yalnızca yılda 3-4 ay ile sınırlı. Bu
nedenle Alaska her yaz pek çok sezonluk işçiyi barındırıyor. Aslında ben de bu sezonluk
işçilerden biriydim.. Alaska'yı bitirdikten sonra bunu da anlatacağım.
Alaska'nın başkenti Juneo, ancak en büyük ve merkezi şehri
Anchorage. Bugün Anchorage ile ABD'nin herhangi bir küçük şehri arasında hiçbir
fark yok. Geniş caddeler, parklar, gökdelenler, üniversiteler, Walmart ve
AVMler burayı da Amerikan şehrine çevirmeyi başarmış. Anchorage'ta vergi oranı düşük olduğu için pek çok enerji, petrol ve
lojistik şirketi bulunuyor. Ancak benim gözümde Anchorage Alaska’nın o büyülü
dünyasına açılmadan önceki son hazırlık kampı. 150 yıllık geçmişi boyunca pek
çok maceracı ve altın arayıcı Alaska’ya geldiğinde önce Anchorage’te durur,
eksiklerini tamamlar sonra yola çıkarmış. Bu durum bugün de pek değişmiş değil. Tüm
eyaletlerden sabıkalılar, sezonluk iş arayanlar, özünü bulmak veya kendini
kaybetmek isteyenler yaz aylarını Alaska’da geçirmeye devam ediyorlar. Kışın
ise sadece çok insan bu karanlık eyalette yaşıyor. Kışın Alaska’da küçük kasabaları
birbirine bağlayan karayolları yüksekliği 30 metreyi bulan kar nedeniyle
kapandığı için ulaşım küçük uçaklarla yapılabiliyor. Ve yine dünyada sadece
Alaska’da bu küçük uçakların karayollarına iniş yapabilme izinleri var. Ben
Seattle’dan Anchorage’a gelip yerleşmiş biriyle tanışmıştım. Sadece yaz
aylarında çalışıyor ve geçimi için yeterli parayı elde edebiliyordu. Kendisine
kışları ne yaptığını sordum; “Geçen kış piyano çalmayı öğrendim” dedi. Issız,
karanlık ve karlı bir şehirde insan tüm kış boyunca evde başka ne yapabilir ki?
Anchorage’ın geniş, boş ve rüzgarlı caddelerini nasıl anlatacağımı bilemiyorum. Sadece Alaska’da olmak, sadece bu terkedilmiş şehir görünümlü yerde dolaşmak, koca AVM’de 1 saat dolanıp yalnızca 8 kişi görmek bile buraya gelmek için yeterli bir sebep bence. Bu şehirde rüzgarın haricinde bir ses duymak gerçekten zor. Ve eğer beklediğin biri varsa 5 km öteden çıplak gözle caddenin başından gelişini görmek mümkün.. Anchorage’ta deniz kıyısında bisiklete binebilir, saatlerce güneşin batışını veya Alaska Demiryollarına ait yüzlerce vagonlu trenlerin geçişini izleyebilirsiniz. Klasik Amerikan lokantaları haricinde Uncle Joe’s adında harika bir pizzacı var. Ancak lojistik maliyetinden ötürü yeme-içme Alaska’da diğer eyaletlerden oldukça pahalı.
Anchorage’ın geniş, boş ve rüzgarlı caddelerini nasıl anlatacağımı bilemiyorum. Sadece Alaska’da olmak, sadece bu terkedilmiş şehir görünümlü yerde dolaşmak, koca AVM’de 1 saat dolanıp yalnızca 8 kişi görmek bile buraya gelmek için yeterli bir sebep bence. Bu şehirde rüzgarın haricinde bir ses duymak gerçekten zor. Ve eğer beklediğin biri varsa 5 km öteden çıplak gözle caddenin başından gelişini görmek mümkün.. Anchorage’ta deniz kıyısında bisiklete binebilir, saatlerce güneşin batışını veya Alaska Demiryollarına ait yüzlerce vagonlu trenlerin geçişini izleyebilirsiniz. Klasik Amerikan lokantaları haricinde Uncle Joe’s adında harika bir pizzacı var. Ancak lojistik maliyetinden ötürü yeme-içme Alaska’da diğer eyaletlerden oldukça pahalı.
Alaska’da mutlaka yapılması gerekenler:
- Kano, rafting, doğa yürüyüşü, dağ tırmanışı, kamp, ATV veya bisiklet turları ile vahşi doğayı görme
- Balık tutma veya balina görme turlarıyla okyanusu tanıma
- Kuzey ışıklarını seyir
Alaska boz ayıları insanlarla aynı ortamı paylaşıyor. |
Kuzey Işıkları dünyadaki en güzel doğa olayı bence |
Okyanusta fok balığı ve balina görmek mümkün |
Alaska’da şehirlerarası bir otobanda görebileceğiniz karavanlı araç sayısı karavansız araç sayısından fazladır.
Alaska’da şehir içinde görebileceğiniz silahsız insan sayısı,
silahlı insan sayısından azdır.
Eskimo

Alaska’da gördüğüm ilk Eskimo, yukarıdaki resimde açıkça görüldüğü
üzere Alaska Havayolları'nın logosu. Tarihe ve geçmiş kültürlere çoook saygılı
Beyaz Adam eskiden bu topraklarda yaşayan ancak tıpkı Kızılderililer gibi neslini kuruttuğu Eskimo'ları unutmamış, gönüllerde
yaşattığının bilinmesi için Alaska Havayollarının logosuyla taçlandırmış... Vay
bee...
Ne tesadüftür ki, gördüğüm ikinci Eskimo ile de yine Anchorage
Havalimanında karşılaştım. Bu seferki logo değil, bildiğin kanlı canlı
Eskimo'ydu. Elinde paspas Anchorage Havalimanının yolcu bekleme salonunu
temizliyordu.. Adına ister kapitalizm,
ister erotizm desinler. İster soykırım ister globalleşme desinler. Hatta
eğitimini tamamladığı ABD’nin küresel kalkınma ve demokratikleşmeye ışık tutan bir ülke
olduğunu savunan mallar western civilization desinler. Dünya bu kardeşim..
Sömürgecilik ve kölelik bitmedi.. Sadece bütün gün düşünmeden TV izleyenler
bittiğini sanıyor.
Alaska’da ne işim vardı?
Üniversitedeyken arkadaşlarımla birlikte Work and Travel
programına katılmıştım. O zamanlar gençtim. Seneee, 2003. Bizimki gerçekten hem
work hem de travel dolu bir yaz oldu. Aslında ilk olarak İstanbul'dan
Florida'ya gittik. Fakat Orlando ve Miami'de düzgün işler bulamadık. Biraz da
yeme içme gezme tozma yapınca öğrenci harçlıklarımız suyunu çekti. Alaska'daki
arkadaşlarla mailleştiğimizde Alaska’da ücretlerin Florida'dan çok daha yüksek
olduğunu ayrıca konaklama ve yemek gibi masrafların da işveren tarafından
karşılandığını öğrendik. Basit bir hesapla Florida'da 4 ayda kazanacağımız
parayı Alaska'da 1 ayda biriktirebileceğimizi gördük. Çok cesur bir kararla
Florida'dan Alaska'ya gitmeye karar verdik. Uçak biletlerini aldığımızda
Orlando’dan Dallas ve Seattle aktarmalı
Anchorage yazıyordu ve ben Anchorage'ın neresi olduğunu bilmiyordum. O zamanlar
dünya saatlerini gösteren bir kol saatim vardı. Londra, Los Angeles, Tokyo ve
Anchorage gibi merak uyandıran şehirlerdeki yerel saati bilebiliyordum. Sadece
Anchorage'ın nerede olduğunu bilmiyordum.. Ve bilmediğim bir yere gidiyor
olmaktan çok mutluydum.
Florida’dan Alaska’ya 2 aktarma ile 12 saat süren uçak
yolculuğunun sonuna geldiğimizde heyecanımız doruktaydı. Uçak karlı tepelerin
ardından Anchorage’a doğru alçalmaya başladığında biraz tedirdin olduk çünkü
Florida’nın 40C sıcağından geldiğimiz için yanımızda Alaska’ya uygun hiçbir
kıyafet yoktu.. Anchorage havalimanına indiğimizde yerel saat 23.30, gökyüzü
aydınlık ve hava 15C idi. İlk iş olarak bizi havalimanından alıp Valdez’e
götürecek kişiye ulaşmaya çalıştık ancak cep telefonu olmadığı için başarılı
olamadık. Anchorage havalimanında sabahı bekledik. Sabah ilk iş havalimanı
polisinin ofisinden bizi almaya gelecek kişinin işyerini aradık. Şanslıydık ki
sabah 9.30 gibi Peter’a ulaştık. Peter “Şimdi yola çıkıyorum gelip sizi
alacağım.” dedi ve doğru söylemiş olmalı ki yaklaşık 7 saat sonra havalimanına
geldi. Çünkü Valdez ile Anchorage arası karayolu ile 6,5 saat sürüyordu.
Nerdeyse 20 saat vakit geçirdikten sonra Anchorage havalimanından ayrıldık.
Peter bizi ilk olarak şehir merkezinde 2. el giysi satan bir dükkana götürdü.
Ben burdan toplam 10 dolara 1 kadife pantalon, 2 kazak
ve 1 polar aldım. Bunlar beni Alaska'da 2 ay idare etmeye yetti.
![]() |
Road to Valdez from Anchorage |
Anchorage’tan Valdez’e giden yol ABD’deki tüm yolların aksine,
inişli-çıkışlı, bol virajlı ve zaman zaman da yoğun sis nedeniyle oldukça
tehlikeli olabilen bir yoldu. Yolun iki yanında sık orman veya şelale ile kurt,
ayı ve geyik gibi vahşi hayvanlar görmek mümkündü. Valdez ise bizim için
dünyanın son durağı gibiydi. Havayolu hariç Valdez’e giden sadece tek bir
otoyol vardı. Ve Valdez’den ayrılmak için de aynı otoyol kullanılıyordu. Valdez
3 tarafı dağlarla ve kalan 1 tarafı da okyanusla çevrili küçücük bir şehirdi.
Tüm Alaska’ya yayılmış canary denilen
balık fabrikalarının haricinde birer veya ikişer tane süpermarket, okul,
kilise, restoran, kahve dükkanı vardı.. Şehirde bulunan 2 otel ise yazın büyük
çoğunluğu hep doluydu. Canary’lerde çalışanlar işverenlerin sunduğu konteynerden
bozma evlerde kalıyordu. Bizim bu konteynerlere yerleşmemiz kolay olmadı. Bu
nedenle kalabalık bir Türk Work and Travel (öğrenci&işçi) grubu konaklama
için değişik loasyonlara dağılmak zorunda kaldı. Kimi kilisede gezgin
misyonerlerin yanına, kimi şehrin değişik yerlerinde evinin bir odasını
kiralayanların yanına yerleşti. İçinde benim de olduğum maceracı (aynı zamanda
parasız) bir grup ise şehrin dışında sayılabilecek bir canary’inin bahçesine
çadır kent kurdu.. Yaklaşık 1 hafta çadırda kaldık. Sonra Alaska’da çadırda
kalmayı Belgrad ormanlarında piknikle karıştıran bazı arkadaşlarımız çadırkenti
çöpkente çevirmeyi başardı. Açık alana atılan çöpler, özellikle koku yayan
yiyecek ve içecekler sebebiyle çöplü çadırkentimizi önce fareler, sonra da ayılar
ziyaret etti. Ertesi gün ise Valdez belediyesi gelip çadırları kaldırmamızı
istedi. Biz de itiraz ettik. Tüm Türkleri toplayıp Valdez belediyesine yürüdük.
Canary’nin barakaları açılana kadar çadırkentte kalmak zorunda olduğumuzu
söyledik. Valdez gibi İstanbul’un ufacık bir mahallesi büyüklüğündeki bir yerde
bu tip bir yürüyüş çok ses getirdi. Yerel basın bizi manşet yaptı.
Fotoğraftaki amelelerin hepsi Türk Work & Travel'cılar |
Valdez Belediyesi bize tüm eyalette geçerli çadırda kalma
kurallarını okudu. Hatırlayabildiklerim arasında, sadece belediyenin çadır
kurma alanlarında çadır kurulabileceği, çadırlar arasında en az 4’er metre
mesafe olması gerektiği, çadırlarda kalacak kişi sayısının çadırın büyüklüğüyle
orantılı olması gerektiği, çadırlarda hiçbir elektrikli alet kullanılamayacağı
ve çöplerin çöp tenekelerine atılması gerektiği gibi mantık dolu kurallar
vardı.. Biz de sessizce dağıldık. Sonra şansımız yine yolunda gitti ve ertesi
gün fabrikanın misafirhane denilen yatakhanesine yerleştik. 1 hafta çadırda
kaldıktan sonra ortak banyo ve tuvaleti olan bu yer bize Hilton gibi geldi.
Çadırda kaldığımız sürede ise kütüphanenin tuvaletini ve kilisenin duşunu
kullandık.
Ben yaklaşık 1,5 ay somon işleyen bir canary’de çalıştım.
Fabrikanın limanına hergün somon dolu tekneler yanaşıyordu. Canary’de bu
somonların havyarı ayıklayıp, temizlenip dondurulduktan sonra paketlenip
Japonya’ya gönderiliyordu. Ayıklama, yıkama, dondurma ve paketleme bölümlerinde
çalıştım. En pis olanı ayıklamaydı. Çünkü 3 kiloluk bir dişi somonun havyarını
çıkarırken her tarafa balık yağı ve kanı sıçrıyordu. Tekneler yanaştıkça zaman
kaybetmeden havyarın ayıklanıp doldurulması gerekiyordu. Aksi halde balık ve
havyar bozulabilirdi. Bu nedenle canary’de mesai saati kavramı yoktu. İş somon
gelince başlar, ve son havyar dondurulunca biterdi. Tabi ki teknelerin geliş
saati de belirsizdi. Bu nedenle 24 saat nöbetçi eczane gibi tekneleri bekler,
tekneler geldiğinde de 20 saat hatta 28 saat süren mesailer yapardık. Üretim
hattında çalışmak pis olmasına rağmen zevkliydi. Fazla mesailer ekstra dolar demekti.
24 saatlik bir mesai sonunda 200 dolara yakın para kazanıyorduk ve bu
yorgunluğa deyiyordu.. 1,5 ayın sonunda ise genç vücutlarımız bu tempoda
çalışmaya daha fazla dayanamadı ve 1’er 2’şer hastalanmaya başladık. Yeteri
kadar para kazandığımıza karar verip işten ayrıldık. Birkaç gün Valdez’de ve
birkaç gün de Anchorage’ta kaldıktan sonra hayatım boyunca unutamayacağım
anılarla Alaska’dan ayrıldık..